twitter
    What I think, What I do

Archive for ‘November 2010’

Harry Potter and the Deathly Hallows - Part1

If Can didn't force me to watch the movie I was going to stay at home whole night, spending hours on the computer but thank cousin to took me out to watch Harry Potter and the Deathly Hallows.



Facts about the movie
  • It was the beginning of everything. So, anyone who didn't read the book, wouldn't like the movie. At least you should be a HP fan to like it. I'm sure the second movie will be way better
  • Noone can tell me that Harry Potter is a child movie anymore. It's one of the darkest movie that I've ever seen
  • We liked the idea of splitting the book into 2 movies. Otherwise even 3 hours movie wouldn't be enough
  • We questioned why Peter Jackson didn't film "Return of the King" in 2 parts
  • I was very emo after finish reading the book. I might even cry after the last movie
  • I realized the last movie that I watched on the cinema was "Alice in Wonderland". I'm getting used to English movies and British accent
  • Unfortunately there is no 3D IMax English version in Turkey. It's even hard to find a original language version in Istanbul
  • I found out cinemas are getting more comfortable in Istanbul. I didn't even feel claustrophobic.

Last comment is about miss Harmione Granger. I mean Emma Watson. When she started to act in Harry Potter movies, she was a 11 years old child. After 6 movies in 9 years she is a 20 years old hot actress and model now. What a big change.

She is nominated for a People's Choice Award in the Favourite Movie Star Under 25 Category. Let's vote for her





3. Köprüyü Geçen Kadar

Toplam Türkiye nüfusunun %17,8'i İstanbul'da yaşıyor. Yani kaba bir hesap yapacak olursak her 5 kişiden 1 tanesi İstanbul'lu. Sonra, sırasıyla %6,4 ile Ankara, %5,3 ile İzmir, %3,5 ile Bursa geliyor Türkiye nüfusunun barındırması anlamında.

Peki bu kadar çok insan, altyapısı olmayan, her yağan yağmurda seller basan, planlamama konusunda örnek bir şehirde beraber yaşarsa ne olur. Hangi hizmet doğru bir şekilde sağlanabilir ki? Bu şehrin, işsizlik sorunu mu çözülür, yoksa ulaşım sorunu mu?Ancak sağolsun Kadir Topbaş, Binali Yıldırım ve Tayyip Erdoğan üçlüsü İstanbul'un ulaşım sorununu çözmeye karar vermişler. Demişler ki İstanbul'un ulaşım sorununun çözümü 3. köprüdür. Hem de bu köprü İstanbul'un son ormanlık alanların bulunan kuzey tarafından geçsin.

Burada amacım sadece AKP yaptığı için muhalefet etmek değildir. Zaten İstanbul gibi plansız büyüyen bir şehrin Google Earth'den görebildiğimiz yegane yeşil bölgesinin ortasından karayolu geçirecek böylesi büyük bir projeye herkesin karşı çıkması gerekir.

Kadir Topbaş, 3. köprünün geçeceği güzergahı anlatırken ormanlık arazinin en az şekilde zarar göreceğini söylüyor ancak İBB verilerine göre projenin %48'i orman arazisi, %11'i 2B arazisi üzerinden geçecek. Yani %59'luk bölümü orman ve orman niteliğini kaybetmiş olarak tanımlanan arzinin üzerinden geçecek bu projenin.

3. Köprünün geçeceği yer kırmızı ile gözüken yemyeşil, Poyrazköy ile Garipçe arasında

Millet, marketten aldığı 2 tek plastik poşetin hesabını yaparken, 1 Milyon 600 Bin ağacın kesilmesine ses çıkarmamak, bindiğin dalı kesmek değil de nedir?
Aklıma gelen birkaç soru...
  • Kadir Topbaş'ın basın toplantısında belirttiği gibi yollar yapılırken orman arazilerine minimum zarar verilse bile o yolların geçeceği yolların çevresi bir rant merkezine dönüşmeyecek midir?
  • İstanbul'un ulaşım planında önemli bir yere sahip olacak bu yollar üzerinde otel, villa, iş merkezi yapmak isteyecek hiç mi yatırımcı olmayacak? Peki olursa İBB gerçekten bu izinleri vermeyecek midir?

Netice itibariyle, İstanbul gibi büyük kentlerin ulaşım sorununun çözülmesi ancak toplu taşımanın daha yaygın ve daha konforlu (Metrobüs gibi değil) olmasıyla giderilir.

Bu soruların cevabını biliyoruz. Bu yüzdendir ki İstanbul'un kuzey bölgesi için yapılacak bu denli büyük bir projeye siyasi görüşü ne olursa olsun bütün İstanbul'lular karşı çıkmalıdır.

Help end world hunger

Peki, burada internette yapılan muhalefet işe yarayacak mıdır? Hiç sanmıyorum, ancak bu projeye onay verenler, bindikleri dalı kestiklerine birgün çok pişman olacaklardır. Doğa ile oyun oynanmaz...



Sepetçiler maçta. Efes Pilsen-CSKA

Evde otururken basketbol maçlarını takip eden ve basketboldan anlayan bir grup olsak yaratsak, sürekli maçlara gitsek güzel olmaz mı diye geçirdik aklımızdan.

Bayramın 3. günü Efes Pilsen - CSKA maçı olduğunu öğrenince, daha önce Efes Pilsen'in İstanbul'da oynadığı 2 maça da gittikten sonra, bu maça gitmek için bayramı fısat bilerek Sepetçiler oluşumunu başlatttık. İlk organizasyonumuzda eş, dost, akraba şeklinde 14 kişilik bir grup olarak düştük Sinan Erdem yollarına. Maçtan önce ilk Sepetçiler aşağıdaki resimde olduğu gibi poz verdi.

Bu sezon seyrettiğim en iyi taraftar kitlesi vardı tribünlerde. Tabi ki bilet fiyatlarının 3 TL (Hatta gişeden alınca 1 TL) olmasının etkisi de vardı. Ancak yine de sevindirici nokta bu denli fiyatlara rağmen apaçi olarak tabir ettiğimiz kitlenin azınlıkta olması, bol sayıda ailenin ve kızların olması tribünde kalitenin düşmemesini sağlamış.

Salona girdiğimizde ilginç enstantanelerden bir tanesi de bizim koltuklarımıza oturan teyzelere Hazal'ın kızması ve "Biz biletleri erken aldık, hem de 3 TL para verdik" demesi sonrası oluşan sessizlik ve maçı ön sırada ayakta seyretmemiz oldu. Ön sırada olmanın verdiği sonuç olarak Efes benchine yakın olduğumuz için bizim yedekleri görebiliyorduk. Özellikle oyuna maç boyunca girmeyen Ender ve Cenk'in muhabbetleri bizleri kıskandırdı. Cenk'in maç boyunca arkasını dönerek tribündeki kızlara gülücükler saçmasına yapacak yorum bulamadık.

3. periyodda Rako'nun durması sonucu CSKA bir ara farkı kapatıp hatta 1 hücumluğuna öne bile geçseler Efes Pilsen İstanbul'da yine çok zorlanmadan kazandı. Tabi kolay kazanmamızın sebeplerinden bir tanesi de 12.000 kişinin beraber yaptığı savunmaydı. Davul, siren ve zamanında salonlarda yasaklanan ancak artık serbest olan o inanılmaz ses çıkaran aletlerle çıkarılan gürültü sonrası sabah uyandığımda bile kulağımdaki çınlama hala devam ediyordu.

Önümüzdeki hafta Efes Pilsen, Union Olimpija ile Sinan Erdem'de oynayacak. İstanbul'da olup da maçı seyredemeyeceğim ancak bir sonraki fırsatta yine Sepetçiler olarak toplanıp maçı seyrederiz. Bu hafta gelip de bu eğlenceyi yaratan herkese teşekkürler.














Paylaşmak


6 yaşındaydım, daha dişlerim tam olarak dökülmemişti bile. Ana sınıfının ilk döneminin sonunda 3 yıldızlı sistemde verilen karnelerde 2 yıldız gelmişti benim paylaşma notum. Herkes bunu tek çocuk olmama, büyürken oyuncalarımı kimseyle paylaşacak bir kardeşim olmadığı için bilinçaltımda bencil olmamdan kaynaklandığını zannetti. O dönemde öğretmenimin anneme yaptığı açıklama, sınıf arkadaşlarımla oyuncaklarımı, yemeğimi vs. paylaşmak istemememmiş.
Bana kalsa, o kadar bencil de bir insan olduğumu düşünmüyorum. Zaman ilerledikçe paylaşmayı daha iyi öğrendim. Yeri geldi yurtdışında "individualistic" bireylerle paylaşma üzerine yoğun tartışmalara girip, dünyanın anlamını bulmaya çalıştık. Sorgularım paylaşmanın anlamını acaba kendimizden fedakarlık bekleyen bir olgu mudur diye.

Ancak paylaşma kavramı farklı bir hal almaya başladı bizler Facebook'un "What is in your mind?" sorusuna cevap vermeye başladıkça. Artık elimizdeki 1 paket bisküviyi yada simidimizin yarısını değil de aklımızda neler olduğunu, gittiğimiz mekanları, akşam yemeğinde yediklerimizi, sevdiğimiz videoları hatta yeri geldiğinde sütyenimizin rengini paylaşıyoruz.

Güneşli bir güne uyandım, hava çok güzel. İçim kıpır kıpır
Sucuklu yumurta yiyip şalgam suyu içiyorum
Sevgilim, seni çok seviyorum. 769 gün kaldı buluşmamıza
Offff, işin yoksa akşam partiye git


Ben bunları görmek zorunda mıyım? Peki gerçekten bu kadar önemli mi bunları paylaşmak. Acaba herkes mi duymak istiyor iki sevgilinin görüşmesine kaç gün kaldığını hergün aşk mesajlarıyla duyurulmasını. Karşı görüş olarak takip etmeyebilirsin de denilebilir ancak arkadaşlarımızla iletişim kurmak için sosyal medyayı kullanma isteğim o kadar da garipsenecek birşey olmasa gerek. Ben bile rahatsız oluyorum insanların özel hayatlarını bu kadar açmak için hevesli olmalarına. Millet beklemiş bu güne kadar, öyle bişey olsa ki ne yedim ne içtim, sevgilimi ne kadar özledim, dünyalara haykırsam demiş. Peki, insanların özel bilgilerini ortalığa saçmalarını sağlayacak kadar motive olmalarının sebebi nedir? Onu da biraz araştırayım ben.

Bizler de kısa bir süre için yaptığımız her hareketi, gittiğimiz her yeri, yediğimiz her yemeği Facebook'daki arkadaşlarımızla paylaşmayı denedik Facebook ve Twitter'ı bu bahsettiğimiz gibi kullanan arkadaşları anlayabilmek adına ancak bir yerden sonra olmadığına karar vererek eski huzurlu günlerimize geri döndük.

Peki, eğer Facebook'da, Twitter'da paylaşacaklarımızın bir sınırı varsa bu sınır ne olmalıdır? Ne kadar paylaşmalı, nasıl paylaşmalıyız?



Fall Colors

The spring used to be my favourite season until I realized that I get hay fever every spring. I can't enjoy spring as much as I used to. For me, spring means sneezing, runny nose and pain in the eyes!. Maybe that's why I am trying to like autumn.

Autumn is a fall on earth. It reminds me decease. I don't know if it's a coincidence that people I loved died in the fall. People are getting sick around me. It's a divorce season. Even the leaves brake up with their lovely bodies until spring. I like the sound when I step on a leaf tho=)


In the other hand fall is the season of change. We change our clothes in the wardrobe, start wearing jumpers and scarves. People start to go out with their umbrellas. New semesters in the school. Autumn has a special magic and its color.

I saw an awesome photo album on National Geographic called Fall Colors. I loved it. Please check it out. You might even fall in love with fall after these photos.




Turkish Airlines feels devotion


I posted a lot about Air New Zealand but I love Turkish Airlines too.

Turkish Airlines has been very politicised last 10 years as we can quickly remember them sacrificing camels in the airport. There were a lot of bad news hanging around about Turkish Airlines. Especially after the crash in the Netherlands General Manager of Turkish Airlines couldn't manage the case at all.

Brand was damaged very badly. So, Turkish Airlines needed to create an PR plan instead of just advertisement campaign to re-built the brand.
After these crises Turkish Airlines followed a really good strategy. They used International Awards and sponsorships to re-build a strong brand for around European Airline companies. That's how they created their marketing campaigns.

For the Economy Class Passengers; they used international awards such as “World's Best Economy Class Onboard Catering at 2010 World Airline Awards”

For the Business Class Passengers; Turkish Airlines became the sponsor of the best football teams in the world and carry them to international games. Who doesn't want to fly on the same seat with Wayne Rooney or Lionel Messi =)


Manchester Utd, Barcelona and Turkish National Basketball Team the silver medal winner of 2010 World Basketball Championship was supported by Turkish Airlines.

But, in the end , the best sponsorship deal was made with Euroleague. Turkish Airlines became the name sponsor of Turkish Airlines Euroleague. This is a very extensive agreement. Euroleague even changed their logo and make it more adaptable to Turkish Airlines Logo.




They work with really good agencies but I'm wondering if I'm the only one who thinks their slogan is kinda lame.

We are Turkish Airlines
We are globally yours



Air NZ is awesome again

Air New Zealand is keep doing great things to make people watch their safety instructions. While they are collecting attention to safety they are positioning their selves as a safe airline company and advertising new aircrafts. This should be the win-win relationship.

After Nothing to Hide and Air New Zealand is Crazy about Rugby concepted Safety Instructions they created their new Safety Instruction as a part of their new marketing campaign.
I wish other companies could create that cool marketing campaigns. Congrats Air New Zealand.


I loved their new character Rico. Rico was created by Jim Henson's Creature Shop that is the designer of world's best known puppet characters including Elmo from "Sesame Street," Miss Piggy from "The Muppet Show," We got used to his pronunciation mistakes but this time, in the end of video he reminded me a deaf Turkish movie character Adile Naşit =)

I think your music is too loud
Yes, yes. My parents are very proud =)



House M.D

House is my favourite TV show nowadays. I'm ridiculously addicted to watching House MD almost all the day. I'm currently watching Season 4 out of 7 seasons of House MD.


It's difficult to explain what cause addiction to House. Each episode has its own case and Dr. House and his team try to diagnose these cases. He is a narcissist, cripple, atheist doctor who is the best in his field. He doesn't talk to his patients, he humiliate people, he believes "Everybody lies"
Dr. House is not approaching cases in a normal way. He sometimes stop hearts or inject viruses to his patients in order to understand what's wrong with them.These specialities makes him cool.


I even started learning a lot about Medicine. Sometimes it's scary to see how the different, simple symptoms can cause very complicated sicknesses. I don't want to end up like a crazy person who is obsessed about sicknesses