twitter
    What I think, What I do

Archive for ‘January 2011’

Devlet halktan korkmalıdır

Tam da Türkiye'den umudumu kaybederken izledim filmi. Türkiye gerçeği gibi gitgide güçlenen başbakan, halkın korkuları üzerinden yapılan politikalar, sindirilmiş ve protesto etme gücü elinden alınmış bir halk...


"V for Vendetta" bir süper kahraman filmi. Çok sevmediğim süper kahraman filmlerinden çok farklı ama. Süper kahraman yerine halkın gücünden bahsediyor. Filmin mottosu ise çok çarpıcı
People should not be afraid of their governments. Governments should be afraid of their people
İnsanlar devletlerinden korkmamalı, devlet insanlardan korkmalıdır


Bir devletin başındaki ismin çok güçlü olması her zaman için tehlikelidir. Sembolik bir demokrasiyle sürekli seçilen liderler değil, halkın daimi egemenliği esastır. Daimi güç her zaman halkın elinde olmalıdır.



Sussam gönül razı değil

Son dönemde Türkiye'de olanlar bilmiyorum sadece beni mi rahatsiz ediyor yoksa Türkiye dönüsü olmayan bir yola girdi de kimse sesini mi çikaramiyor. Belki de herkes halinden çok memnundur, sadece benim konustugum, internette takip ettigim, köselerini okudugum insanlar 300-400 kisilik bir gruptur çok da kaale alinmasina gerek olmayan.

Sadece aklima gelen olaylar;

Basbakan Kars'taki heykele ucube der. Üzerinden çok zaman geçmeden birçok kisi de fark eder aslinda heykeli begenmediklerini. Ucube heykel yikilsin diye çalismalar baslar.

Efes PILSEN Spor Kulübü ismi alkolü çagristirdigi için, gençleri tüm kötülüklerden korumak isteyen hükümet tarafindan ismini degistirmek yada yok olmakla karsi karsiya kalir

TAPDK, Tütün ve Alkol Piyasasi Düzenleme Kurulu olmaktan çikip, alkolü Türkiye'den yavas yavas silmek için girisimlerini hizlandirir. Ancak bu konuda Basbakan sevindirici haberi verir. Zaten tiksirana kadar içiyorlar, biz de karismiyoruz.


Hepsinin üzerine kaymak olarak Türk Telekom Arena'da yasananlar ve sonrasi. Açilis günü TOKI Baskani çikip, rahmetli Galatasaray Baskani'nin arkasindan konuşmasını protesto eden onbinlerce Galatasaray taraftarı sadece 150 provakatör olarak gösteriliyor. Kraldan çok kralcı devlet görevlileri protesto eden taraftarları nankörlükle, şerefsizlikle itham ediyorlar. Sahibi olduğu Ege Seramik'in en önemli müşterilerinden birini kaybetmek istemeyen, zamanında CHP'den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı olmuş, Galatasaray Başkanı Adnan Polat ise hukuki temeli olmaksızın TOKİ Başkanı ve Başbakanı ıslıklayan Galatasaray taraftarlarının parasını ödedikleri kombine kartlarını iptal etmekle tehdit ediyor.

Hepsiyle ilgili saatlerce edecek lafim, sayfalarca yazacagim kelimelerim var ancak anladim ki fayda etmiyor.

SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL,SÖYLESEM TESİRİ YOK
Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır
Yaptığın hatayı görmüyor sanma
Kalpte gizli en derin sırları bilen vardır

Mal-ı emlakım var deyu güvenme
Arkam var deyu dayanma
Sırt üstü insanı yere varan vardır

Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır

Derdime vakıf değil canan
Beni handan bilir
Hakkı vardır şad olanlar
Herkesi şadan bilir

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil
Çektiğim alamı bir ben birde Allah’ım bilir

Fuzuli



Vergi 101

İstanbul-Bursa yolculuklarında feribot yolculuklarını birçok kişinin aksine sevmem. Birçok kişi dışarı çıkıp, denize bakmaktan zevk alırken, zaten genelde tek başıma yolculuk da yaptığım için sadece üst kata çıkıp denize bakmak çok mutlu etmiyor beni. Sigara yasağı çıktığından beri, açık alandaki sigara yasağını delmek için ara sıra sigara içiyorum o kadar. Onun dışında otobüs içinde olup da kitap okumayı yada film seyretmeyi tercih ederim.


Hele ki İDO tamamen AKP ürünleriyle(Hamidiye Suları, Kanal 24 vs.) iyice antipatik geliyor bana.

Bugün de otobüste kalmayı yeğeledim feribotta dışarı çıkmak yerine. Su almak için yukarıya çıktığımda belediyenin iğrenç Hamidiye sularından almak zorunda kaldım. Belediyenin olmasının yanısıra tadı da gerçekten kötü bu suların. O anda gözüme çarptı Kanal 24'teki başlık.

Her zaman olduğu gibi hükümet sözcüsü Kanal 24, devlet erkanından bir kişiyi ağırlıyordu. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan...

Ekranda gördüğüm başlık beni çok etkiledi.
Akaryakıt Fiatları
BABACAN: ÖTV'nin yüksek olmasının sebebi toplanamayan gelir vergileridir.

Programın tamamını izleyemedim ancak bu başlık benim için yeterliydi. Yukarıda yazanı anlamak çok da zor değil. Sayın başbakan yardımcısı resmi olarak diyor ki; Devlet, iş adamlarının kazandığı milyonlarca dolardan, ülkede cirit atan kara paradan, yasadışı silah, uyuşturucu, insan ticaretinden toplayamadığı vergileri vatandaşa ÖTV olarak yansıtıyor. Bizler de arabalardaki, bindiğimiz otobüslerdeki benzinde, içtiğimiz sigarada, yaptığımız telefon görüşmesinde bunları finanse ediyoruz. Yani iş adamlarının kaçırdığı vergileri ödediğime göre, bana da %1-2 pay verseler ya.

Üşenmedim birazcık araştırdım. En çok kullanılan 95 oktan kurşunsuz benzindeki toplam vergi oranı %64,8. Bu da bizim dünyanın en pahalı benzinini kullanmamıza neden oluyor. Bizden sonra en pahalı kullanan ülke Norveç(Kişi başı milli geliri dünyanın en yüksek ikinci ülkesi ve Türkiye'nin 5 katından daha fazla) 55 kuruş daha ucuz kullanıyor benzini.

Birçok üniversitede vergilendirme derslerinin ilki "Vergilendirme 101" olarak başlar. Birazcık örnek alsınlar Türkiye'yi de, en güzel vergi sistemi nasıl olur görsünler.



Black Swan

I just wanted to watch Black Swan, because of its Golden Globe and potential Oscar nomination. To be honest trailer did not shock me. I even wanted to stop watching after the first 30 minutes. First part was very slow going but when the swan started to show her personality, her desire and perfectionism addiction, I didn't understand how the time past. I'm still listening the soundtracks and keep telling everyone to watch the movie.

Natalie Portman acted totally awesome. Even though I don't really understand this thing, I understood how she got the Golden Globe. The music was amazing


I'm not going to give spoiler about the movie. It is basically about this girl who always control herself, obsessed to be perfect.

Some quotes from the movie
The only person is standing in your way is you
We don't learn rules, just facts
Do minimal but intense work
It's movie that you should watch it in cinema. Otherwise, good sound system is must



Yağmur Duası

Twitter'da rastladım Radikal Gazetesi'nden Ezgi Başaran'ın yazısına.
Geçen hafta ilköğretim ikinci sınıf öğrencisi İrden, sınıfıyla birlikte İstanbul Halk Ekmek’e ziyarete gitmiş. Ekmek nasıl yapılıyor, görmek için. Dönerken 30 kişilik sınıfın her bir öğrencisinin eline 22 sayfalık bir broşür tutuşturulmuş: “Yağmur Rahmettir.” Alın, okuyun, anafikrini çıkarın. Yarın soracağız.
şeklinde başlayan yazısı İstanbul Halk Ekmek'in hazırlamış olduğu bilimsel gerçeklerle dalga geçen, yağmurun, yağmur duasıyla geleceğini anlatan bir broşür dizisi oluşturmuşlar ilköğretim öğrencilerine dağıtılmak üzere. Başına da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş "Yeni bir bilinç ve şuur oluşturmak için bu kitapta yaşananları okumak ve tatbik etmek ümidiyle" şeklinde not düşmüş.


Benim anladığım kadarıyla oluşturulmak istenen yeni şuur, bilimsel gerçeklerle dalga geçilen, bilimin gerçekliğini yok sayarak toplumun en önemli değerleri gençleri dini gerçeklerle yetiştirmek olsa gerek.

Avrupa'da Orta Çağda kalan bu dinsel, skolastik düşünce sistemi ne kadar acıdır ki günümüz Türkiye'sinde bilim ve teknoloji çağında yaratılmak isteniyor. Evrim teorisinden utanç duyanlar, yağmuru bilimle değil de dualarla gençlere açıklamak isteyenler malesef ki Türk halkının ekonomik sorunlarından siyasi rant elde etme peşindeler.

İstanbul Halk Ekmek, toplumun maddi sıkıntılar yaşayan büyük bir bölümüne Türk halkının temel gıdası olan ekmeği kaliteli ve uygun fiyatla sunmaktadır. Yaptıkları hizmet birçok maddi zorluklarla mücadele eden birçok kişi için hayati önem taşımaktadır. Ancak siyasi emellerini yaptıkları her işin önüne koyanların ne iş ahlakını ne de dini bakış açılarını anlamak mümkün değil.

Ezgi Başaran'ın yazısı için tıklayın



Iverson ve Akatlar Arena

Beşiktaş - Galatasaray CC maçı vardı bu hafta. Bu sezon malum Iverson transferinden sonra yönetimin koyduğu yüksek fiyatlar nedeniyle (50TL'ye varan fiyatlar görülmüştür) Akatlar Arena'ya yolum düşmemişti. Ancak bunda İstanbul'da olduğum zamanlar Efesliler grubuyla beraber Efes Pilsen maçlarının tümünü Sinan Erdem'de seyrediyor olmamın da etkisi vardı.

Allen Iverson Beşiktaş'ta oynuyor. Türkiye'ye Fenerbahçe'nin ilk olarak Ortega'yı aldığı günden beri yüksek maliyetlerle çok önemli yıldızlar geldi ancak hiç biri dünya basınında onun kadar yer almadı. Ben sanmıyorum ki tarihte o kadar da önemli bir transfer yapılabilsin herhangi bir Türk takımına, herhangi bir spor dalında.

Hal böyle olunca Iverson'u Akatlar'da izlememek çok mantıklı bir hareket olmazdı. Hem de maç Galatasaray CC ile olunca bu sezon ilk kez gittim Akatlar'a.

Cola Turka Arena demeye gerçekten gönlüm razı olmuyor Akatlar Arena'ya, demiyorum da zaten =) Birçok kişinin yolundan vs. şikayet ettiği Akatlar'ı çok seviyorum ben. Çok da zor gelmiyor gitmesi. Belki de orada seyrettiğim ilk maçın 2007'de Fenerbahçe'yi ezerek yendiğimiz maç olduğundan da olabilir. Bana İnönü'den daha farklı bir tat veren, ufak bir butik spor salonu Akatlar benim için. Maçın başlamasına 1 saatten az kaldığı için Beşiktaş iskelesinden taksiyle 10TL’ye anlaşıp gittik salona. Yolundan şikayet edenler 3 kişi birleşip böyle bir şey yaparlarsa çok rahat bir şekilde ulaşırlar salona.
Resim photoshop gibi olmuş ama o kadar yeteneğim olsa şu katil suratıma bir gülümseme koyardım.
Valla billa salondaydım. Hatta beni resimde güldürebilecek olan var mıdır?

Maçın başlamasına yarım saat kala salonun önündeydik. Otoparkta hala marşlar söylenip, demleniliyordu. Yarım saat kala salona girdiğimizde yeterince erken olmadığının farkına vardık. Biraz geç kaldığımız için ancak portatif tribünün yan tarafında yer bulabildik. Ayakta duracak dahi yer yoktu başka bi yerde, kaynayamadım. Herkes biletlerinde üzerinde numara olan yerlere otursa daha güzel olmaz mı acaba? Yoksa ben yanlış bir şey mi istiyorum?

Bulunduğum bölümde genelde Beşiktaş’lı olmayan, olsa da niye bağırayım ki diyen kişiler çoğunluktaydı. Sonradan değiştirmek zorunda kaldığımız yerimizden hiç ses çıkmıyordu. Deli gibi hissettim bir ara kendimi.Hatta yanımda Beşiktaş'a dair herhangi bir şey giymeyen bir çocuk vardı. Bariz başka takım taraftarı ve Iverson'u seyretmeye gelmiş. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.

Bir enteresan anektod da bizim bulunduğumuz bölümdeki yabancıların çokluğuydu. Tribünün o bölümünün resmi dili İngilizceydi. Allen Iverson'u seyretmek için Avrupa'dan gelenlerlerle beraber Türkiye'de yaşayan Amerika'lılar kaçırmıyorlarmış Beşiktaş basketbol maçlarını konuştuğumuza göre.

Bence her Türk basketbolseverin bu sezon Iverson'u seyretmesi gerekiyor. Bizlere normal gelmeye başladı Iverson'un Türkiye'de oynaması ancak böylesine bir yıldızın bir daha gelebileceği ihtimali çok düşük gözüküyor. Hem Beşiktaş yönetiminin amatörlükleri sonucu sezon sonrası adam çekip gitse hiç şaşırmam.

Bu arada maçla ilgili yazıysa Efesliler grubunda tanıştığım arkadaşım Serhat'ın blogunda mevcut.Tıkla

Not: Resimler annemin 8.1 Mpx kamerasıyla çekildiği için o denli yüksek kalitelidir.