Paylaşmak
6 yaşındaydım, daha dişlerim tam olarak dökülmemişti bile. Ana sınıfının ilk döneminin sonunda 3 yıldızlı sistemde verilen karnelerde 2 yıldız gelmişti benim paylaşma notum. Herkes bunu tek çocuk olmama, büyürken oyuncalarımı kimseyle paylaşacak bir kardeşim olmadığı için bilinçaltımda bencil olmamdan kaynaklandığını zannetti. O dönemde öğretmenimin anneme yaptığı açıklama, sınıf arkadaşlarımla oyuncaklarımı, yemeğimi vs. paylaşmak istemememmiş.
Bana kalsa, o kadar bencil de bir insan olduğumu düşünmüyorum. Zaman ilerledikçe paylaşmayı daha iyi öğrendim. Yeri geldi yurtdışında "individualistic" bireylerle paylaşma üzerine yoğun tartışmalara girip, dünyanın anlamını bulmaya çalıştık. Sorgularım paylaşmanın anlamını acaba kendimizden fedakarlık bekleyen bir olgu mudur diye.
Ancak paylaşma kavramı farklı bir hal almaya başladı bizler Facebook'un "What is in your mind?" sorusuna cevap vermeye başladıkça. Artık elimizdeki 1 paket bisküviyi yada simidimizin yarısını değil de aklımızda neler olduğunu, gittiğimiz mekanları, akşam yemeğinde yediklerimizi, sevdiğimiz videoları hatta yeri geldiğinde sütyenimizin rengini paylaşıyoruz.
Güneşli bir güne uyandım, hava çok güzel. İçim kıpır kıpır
Sucuklu yumurta yiyip şalgam suyu içiyorum
Sevgilim, seni çok seviyorum. 769 gün kaldı buluşmamıza
Offff, işin yoksa akşam partiye git
Ben bunları görmek zorunda mıyım? Peki gerçekten bu kadar önemli mi bunları paylaşmak. Acaba herkes mi duymak istiyor iki sevgilinin görüşmesine kaç gün kaldığını hergün aşk mesajlarıyla duyurulmasını. Karşı görüş olarak takip etmeyebilirsin de denilebilir ancak arkadaşlarımızla iletişim kurmak için sosyal medyayı kullanma isteğim o kadar da garipsenecek birşey olmasa gerek. Ben bile rahatsız oluyorum insanların özel hayatlarını bu kadar açmak için hevesli olmalarına. Millet beklemiş bu güne kadar, öyle bişey olsa ki ne yedim ne içtim, sevgilimi ne kadar özledim, dünyalara haykırsam demiş. Peki, insanların özel bilgilerini ortalığa saçmalarını sağlayacak kadar motive olmalarının sebebi nedir? Onu da biraz araştırayım ben.
Bizler de kısa bir süre için yaptığımız her hareketi, gittiğimiz her yeri, yediğimiz her yemeği Facebook'daki arkadaşlarımızla paylaşmayı denedik Facebook ve Twitter'ı bu bahsettiğimiz gibi kullanan arkadaşları anlayabilmek adına ancak bir yerden sonra olmadığına karar vererek eski huzurlu günlerimize geri döndük.
Peki, eğer Facebook'da, Twitter'da paylaşacaklarımızın bir sınırı varsa bu sınır ne olmalıdır? Ne kadar paylaşmalı, nasıl paylaşmalıyız?
O dediğini ben de yaptım geçenlerde üst üste.. Onları yaparken neyi düşündüm ne hissettim paylaşabilirim eğer merak ediyorsan. Ya da formspring diye bir paylaşım ağı daha var sanırım. Orada soru soruyorsun insanlara, onlar da cevaplıyor. Hesap alayım ordan sen bunu sor, ben de cevaplayayım :) Ya da ara beni :)
Sanırım bu biraz micro-blogging olayının "sevgili günlük"e olan hasreti gidermek amacıyla kullanılıyor olmasından kaynaklanıyor. Ben de her detayımı yazmasam da bazen kimseyi ilgilendirmeyecek şeyleri haykırabiliyorum. Bir şekilde sevincin/üzüntünün paylaşılma isteğinden geliyor. Ancak elbette ki bir yere kadar. Dediğin gibi ince detaylar kirlilikten başka bir şey olmuyor.